Kestane ağacının çubuğundan örülen, kendisine özgü özelliği ile gayet pratik, kullanışlı basit bir el taşıma aracı olan “Karamürsel sepeti”nin özelliği ağaçtan toplanan yaş meyveyi zedelemeden kabına ulaştırmasıdır… üne kavuşması ise, Osmanlı padişahlarından Abdülaziz Han’ın bir seyahat için Hereke de ki “Av Köşkü”ne gelmesiyle ilgilidir…
Samanlı Sıradağları’nın eteklerinde Osmanlı İmparatorluğunun ilk liman kenti olan civan başpehlivanların yetiştirdiği, Karamürsel adından sürekli söz ettirmiş.
Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz bir gezi için Hereke’de ki Av Köküne gelmiş.
Bunu duyan Karamürsel halkı, padişaha bir hediye göndermeye karar vermişler. Yörede bulunan zengin topraklarda çok çeşitli meyve ve sebze yetişirmiş. Yaz mevsimi olduğu için hediye olarak kiraz göndermeye karar vermişler. Kirazlar irimi iri lezzetli mi lezzetliymiş. Hazırlıklar hemen başlamış. Tarlada ki kirazlar itina ile seçilerek sepete doldurulmuş.
İlçe temsilcisi beraberinde ki arkadaşları ile bir sandala atlamışlar ve soluğu Hereke de almışlar. Hemen av köşkünün yolunu tutmuşlar.
Kasaba temsilcisi büyük bir tepsi istemiş. Padişah büyük olduğunu duyunca kahkahalarla “Getirin şu temsilciye büyük bir tepsi” demiş ve padişahın huzuruna büyük bir gümüş tepsi getirmişler.
“Ufacık tefecik gördünde Karamürsel Sepeti mi sandın?” deyimi böylece hafızalara kazınmıştır. Hiçbir şeyi dış görünüşüne bakarak yargılamamız gerekir. Önemli olan işlevselliği ve içinde olandır. İnsanlarda diğer insanları dış görünüşü ile yargılamamalıdır, önemli olan bilgi birikimi ve kişiliğidir.